Şu an belki de bu yazıyı okumak istemiyorsunuz, içinizde bitmek bilmeyen bir üşengeçlik istilası sizin bu yazıyı okumanıza da engel oluyor. Belki de çerezinizi, cipsinizi elinize alıp YouTube’da size hiçbir faydası dokunmayacak birtakım zeka düşüklüğü yaşayan bireyleri izlemek size daha kolay gelecek.
Böyle mi hissediyorsunuz şu an ? Eğer böyle hissediyorsanız, içinizden beşten geriye doğru saymaya başlayın ve “sıfır!” dediğiniz an hiç durmadan bu yazıyı okumaya başlayın.
5 Saniye Kuralı’na hoşgeldiniz! Yukarıda da aslında bu kuralı pratik bir şekilde deneyimlemiş olduğunuzu varsayabiliriz.
Biz Homo Sapiens’ler gerçekten tembel hayvanlarız, lakin bunu kabul etmek istemeyiz de. Ha, kabul etmeyince “neden ?” diye soran olursa onu cevaplamaya da üşeniriz ironik bir şekilde. Peki, bu konunun hiç mi çözümü yok ? Yani, tembel doğduk tembel büyüyüp tembel mi öleceğiz ? Eğer öyleyse bunca başarılı insan nasıl var dünyada ? Onların bilip de bizim bilmediğimiz ne olabilir ki ? Onlar nasıl oluyor da saatler boyunca çalıştıkları işten odaklarını bir an bile olsun ayırmadan çalışabiliyorlar da biz hala en önemli konularda bile tembelliğimizi bahane edip bu sorumluluklarımızdan kaçabiliyoruz ? Onlarla bizi ayıran o ince çizgi nedir ?
Onlarla bizi ayıran ince çizgi güzel dostlarım; onlar bunun farkında olmasa dahi beynin yapısını çözmüş olmalarıdır. Neyi kastediyorum ? Şöyle ki; bizler binlerce yıl önceki atalarımızın beyin yapısını taşıyan canlılarız, bu yüzden onların tepkileri, düşünceleri ve içgüdüleri ile yaşamaya devam ediyoruz. Aslında bizler, gökdelenlerde oturan mağara insanlarıyız, ben bu benzetmeyi her yaptığımda insanlar bana karşı çıkıyorlar, “bizi neden aşağılıyorsun ?” diyorlar ama bilmiyorlar ki bu onların, bizim geçmişimiz ve hiçbirimiz bu gerçekten kaçamayız.
İşte, beynimiz binlerce yıllık bu birikiminin sonucunda bize der ki; enerjine sahip çık, onu sakın boş yere harcama yoksa ölebilirsin!
Evet, durum gerçekten de böyleydi eski zamanlarda. Örneğin, boş yere sağda solda koşturur, gereksiz işlerle meşgul olur ve kendinizi yorarsanız belki de yırtıcı bir hayvan sizi kovalamaya başladığında hiç de şansınız olmayabilirdi. Bu yüzden enerji dediğimiz mevzu biz insanoğlu için çok önemlidir, eğer o olmazsa yaşama şansımız da yoktur. Ve yine bu yüzden, beynimiz bizi kendince gereksiz gördüğü her türlü aktiviteden uzak tutmak ve enerjimizi korumak ister. Ama “kendince” gereksiz gördüğü…
Oysa ki, her ne kadar bir mağara adamının beynine sahip olsak da 21.yüzyıl insanıyız, uzaya uydular yolluyor, başka gezegenlere adım atıyor, ölümsüzlüğü kovalayacak kadar ileri gidiyor, sağlık alanında çığır açıyor ve her geçen gün teknolojinin bilinmeyen noktalarını keşfediyoruz. Bu yüzden beynimiz her ne kadar öyle olduğunu düşünmese de artık işler onun mantığına göre yürümüyor. Mesela, kitap okumak ya da ders çalışmak aslında baktığımız zaman bize “anlık” bir fayda sağlayabilecek özelliği olmayan ve üstelik enerjimizi de harcayan bir aktivite.
E hal böyle olunca beynimiz de bu aktiviteden hoşlanmıyor ve bundan kaçmak için elinden geleni yapıyor çünkü ona göre bunlar boş enerji kaybından başka bir şey değil. Artık atalarımızın döneminde yaşamıyoruz, anlık faydası olan şeyler uzun vadede zarar getirirken anlık faydası olmayan şeyler ise uzun vadede faydalı hale geliyor. Dönem değişiyor ve beynimiz de yavaş yavaş bu yeni duruma doğru evrilmeye başlıyor, ama dediğim gibi; yavaş yavaş…
İşte, bu süreçte beyinlerini başarılı bir şekilde yönetmeyi bilenler bu dönemin kazanan insanları olacaklardır. Ve o insanlar şu gerçeğin farkındadırlar ki o da; beyinlerden gelen her tembellik sinyali, sorumlulukları-amaçları konusunda akıllarına gelen her bir mazeret aslında enerjisinin böyle gereksiz(?) işlerle harcamasına müsaade etmek istemeyen beyinlerinin bir sonucu. Yani onlar bu düşünceleri umursamıyorlar, bu düşünceler akıllarına geliyor çünkü bunlar içgüdüsel ve bunu engelleyemezler, yani her ne kadar iradeli bir insan olursanız olun daima sizi yaptığınız işten caydırmak, sizi korkutmak, sizi tembelliğe sevk edecek düşünceler olacaktır. Ama bunları umursamak zorunda olmadığınızı, bunların içgüdüsel olduğunu bilmek de sizin o düşünceleri yönetmenizi sağlayacaktır.
İşte 5 Saniye Kuralı da bu konuda yardımınıza koşacak.
5 saniye kuralı ile başarıyı yakalayın!
Beyninizin huyu sizin enerjinizi koruduğunu düşünerek sizi bazı işlerden caydırmaya çalışmak olacak, sizin yapmanız gereken ise beşten geriye doğru sayıp “sıfır!” dediğiniz anda işinize başlamanız olacak.
Basit bir teknik değil mi ?
Evet ama basit olduğu kadar da etkilidir. Her şeyden önce, beynimizi zamansal olarak şartlıyor çünkü yapılan araştırmalar gösteriyor ki kendimize zaman sınırı koyduğumuz zaman kendimize verdiğimiz sözleri daha fazla tutuyoruz, mesela “bugün 13:00’a kadar şu projeyi/ödevi/testi vb. bitireceğim” gibi. Çünkü beynimiz zamansal bir organ. Ne mi demek istiyorum ? Beynimiz için her konunun belli bir başlangıç ve belli bir bitiş tarihi olmalı çünkü her bitirdiği görevde dopamin hormonu salgılıyor ve kişinin benliği gelişiyor. Eğer belli bir başlangıç ve bitiş tarihi olmazsa, hangi işi ne zaman yapmaya başladığı, ne kadar süre bu işe emek harcadığı ve ne zaman bitirdiğini bilemiyor ve bu da haliyle en başta bizim canımızı sıkıyor. Kim ne zaman başlayıp ne zaman bitirdiğini bilmediği şeylerle uğraşmak ister ki ? Bu bizim beynimize terstir.
İşte, 5 Saniye Kuralı da beynimizin bu özelliğini kullanmaya dayanıyor. Beyninize yapmakta olduğu tembellik için son beş saniyeyi veriyor ve ardından işinize başlıyorsunuz, tıpkı bir maraton koşucusunun hazır bir halde beklediği o üç saniye gibi…
Bundan sonra, hayatınızdaki hangi alanda olursa olsun beyninizin sizi yapmak istediğiniz/zorunda olduğunuz işten caydırmaya çalıştığını hissederseniz bunun aslında size ait olmadığını ve içgüdüsel tepkiler olduğunu fark edin ve beşten geriye saymaya başlayın, “sıfır” dediğiniz an hiç durmadan işinize atılın. Mesela 50 sayfa kitap okumak istiyorsunuz ama beyninizden hemen düşünceler geçmeye başlıyor; “Kitap okuyunca ne olacaksın lan entel ? Aç PUBG de bi çorba parası çıkaralım”, “Ne kitabı ya ? Boşver sen onu bak Netflix’e yeni dizi/film gelmiş”, “Kitaptan daha önemli işlerin var boşver kitabı(aslında yok)”….
Fark ettiniz mi ? Ettiyseniz o halde; beş, dört, üç, iki, bir, sıfır!
Ve hemen her ne iş yapmayı planlıyorsanız ona başlayın. Böylece fark edeceksiniz ki beyniniz başta isyan ettiği bu konuya daha fazla odaklanmaya başlayacak. Çünkü beynimize göre bu sadece bir enerji kaybından ibaretti, ama biz yine de son kararı kendimiz verdik ve istediğimiz konuya odaklandık, bunun sonucunda ise başka çıkışı olmadığını gören beynimiz konuya odaklanmaya karar verdi ve “madem enerji kaybedeceğiz o halde hakkını verelim” dedi.
Bu tekniği hayatınızın her alanında uygulayabilirsiniz. Mesela bu tekniğin mucidi Mel Robbins hayatının berbat, çekilmez bir halde olduğu zamanlarda bu tekniği ilk olarak sabahları yataktan kalkmak konusunda uygulamaya başladığı ve ilerleyen zamanlarda hayatının her alanına yaydığını belirtiyor. Siz de böyle yapabilirsiniz.
Bu arada, lafı açılmışken, başta bu yazıyı yazmaya çok üşeniyordum. Sonra dedim ki;
Beş, dört, üç, iki…
Alt yazı açık şekilde izleyebilirsiniz.
Bir önceki yazımız olan Evet’i Hayatınıza Sokun başlıklı makalemizi de okumanızı öneririz.